3 Eylül 2011 Cumartesi

Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sundaki kadın intiharları

15 Mart 2006
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Şiddet,
Sebepleri ve Sonuçları Özel Raportörü Yakın Ertürk’ün
Türkiye Ziyaretine İlişkin Raporu
29,30,31
Özet
Bu rapor, Kadınlara Karşı Şiddet, Sebepleri ve Sonuçları Özel Raportörü olarak 22-31 Mayıs 2006 tarihleri arasında Türkiye resmi ziyareti sonrasında yaptığım tespitleri içermektedir. Rapor, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sundaki kadın intiharlarını ele almakta ve bu kadınların ölümlerinin adam öldürme veya zorla intihar vakaları olabileceğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla, raporun coğrafi ve maddi açıdan sınırlı bir kapsama alanı bulunmaktadır.
Kadın erkek eşitliğinin Türkiye’nin modernleşme projesinin ayrılmaz bir parçasını oluşturduğu kabulüne ve Cumhuriyet kurulduğunda bu amaca yönelik hukuksal ve kurumsal tedbirler alınmış olmasına karşın, günümüzde kadınların temel gelişim göstergeleri içler acısıdır ve kadınlara yönelik şiddetin her biçimi son derece yaygındır.
Doğudaki kadınların durumu özellikle kaygı uyandırıcıdır. Eğitim, istihdam, bilgi edinme, sağlık hizmetleri ve adalete sınırlı bir şekilde erişiyor olmaları bu kadınların vatandaşlık haklarının, varlık koşullarını müzakere edebilme ve sorunlarına çözüm arama imkânlarının büyük ölçüde kısıtlanmasına neden olmaktadır.
Namus Türk toplumunda önemli bir değer teşkil etmektedir; kadınlar ve cinsellikleri üzerinde sıkı bir denetim kurulmasına hizmet etmektedir. Namus kavramı özellikle bölgede daha da önem taşımaktadır; töre içerisinde bir kural oluşturmaktadır. Buna göre, aile, tüm mensuplarının namus kuralına riayet etmesini sağlamak zorundadır; zira ihlaller (veya ihlal edildiğine ilişkin söylentiler) tüm ailenin “lekesi” olarak algılanmaktadır. Bu lekelerin ne pahasına olursun, gerektiğinde cinayetle temizlenmesi gerekebilmektedir. Güneydoğu/Doğu Bölgesinde meydana gelen intiharlar, namus ve töre anlayışlarından kaynaklanan şiddetle sıkı sıkıya bağlantılıdır. İntihar olarak kaydedilen bazı vakaların aslında intihar süsü verilmiş cinayetler olduğunu düşünmek için yeterli nedenler mevcuttur. Bazı vakalarda ise aile mensuplarının intiharı teşvik ettiği görülmektedir.
Resmi makamlar her bir intihar vakasının ayrıntılı bir şekilde soruşturulduğunu ve gerekli adli tıp incelemelerinin yapıldığını belirtiyorlarsa da, cezai sorumluluk içeren olayların tespit edilip karara bağlanması için daha çok çaba sarf edilmelidir.
1 Haziran 2005’te Türk Ceza Kanunu’na yönelik olarak çığır açan reformlar yürürlüğe girmiş, kanundan kaynaklanan ataerkil eğilimlerden en bariz olanları başarılı bir biçimde ilga edilmiştir. Mevzuat alanında atılan bu adımlara rağmen, sığınma evleri gibi kadınlara yönelik koruyucu mekanizmaların yetersizliğini de içeren, fiili uygulamalar alanında pek çok sorun varlığını sürdürmektedir.
Mevcut sorunları göz önünde bulundurarak, Türk Hükümeti’ni, kadınların gelişimini sağlamaya; hukuksal ve kurumsal çerçeveyi sağlamlaştırmaya; kadına yönelik her türlü şiddete karşı sıfır hoşgörü politikası uygulamaya; zorla intihar ve intihar süsü verilmiş cinayetleri tespit etmeye ve karara bağlamaya; şiddet tehlikesi altındaki kadınları korumaya; kadına yönelik şiddete ilişkin veri tabanını güçlendirmeye; ve intiharların önlenmesi için ek tedbirler almaya çağırıyorum. Medyayı, diğer sivil toplum aktörleriyle işbirliği içerisinde, toplumsal cinsiyet kalıplarına karşı çıkmaya, intiharları haberleştirirken hassasiyet göstermeye ve bu tür olayları sansasyonelleştirmemeye davet ediyorum. Sivil topluma, kadına yönelik şiddet olaylarını belgelemesini ve bu
konudaki bilgileri yaymasını tavsiye ediyorum. Uluslararası toplumdan ise yerel kadın gruplarının, araştırma enstitülerinin ve akademinin girişimlerini ve Birleşmiş Milletler ülke ekibinin kadınların insan haklarını geliştirme ve koruma çabalarında desteklemesini talep ediyorum.

http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/Books/khuku/kadinlara_karsi_siddet/siddet_bm__ozel_raportoru_yakin_erturk_turkiye_ziyaretine_il.pdf adresinden -

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder